30 Ağustos 2021 Pazartesi

DEHB, asperger ya da otizmli bireyleri damgalamadan onlara özel gereksinimli birey denmesi dilin kusursuz bir kullanımıdır. 


Belli bir konuya yoğun ilgi, diğer konulara ilgisiz kalma hali bende vardır. Bundan dolayı kendimi diğer insanlardan eksik veya aşağıda görmeme halim duygusal güçtür. 


Hayatım boyunca spor derslerinde başarısız oldum. Dikkat gerektirdiği için oyunlarda başarılı olamadım. Ama Krav Maga kursuna başladıktan sonra şunu fark ettim, benim reflekslerim iyi. Bir şekilde hayat bana her şeyi kötü yaptığımı söylemiş, kendimde olumlu bir yan bulunca mutlu oluyorum. 


Çok iyi bir üniversitede okudum (Uludağ Üniversitesi Sosyoloji). Başarılı bir öğrenci değildim, bütün hocalar benim özel bir eğitim almam gerektiğini söylüyorlardı. 


İlkokul 1. sınıfta dersleri en kötü olan kişi bendim. Hoca beni zapt edemediği için arada başka sınıflara götürüyordu. Ders sırasında tebeşirle yerleri çiziyordum. Aradığım şeyleri bulamıyordum ve çok dalgındım. 2. sınıftan itibaren Ritalin kullanmaya başladım ve akademik başarım sıçrama yaptı. Ama akademik başarı hayatta başarı anlamına gelmiyor, akademik başarıya odaklanınca hayatla ilgili başka şeyleri kaçırabiliyoruz. 


Çocukken konuşmam gecikince beni otizm doktoruna götürmüşler. Ama bende otizm çıkmamış. Fakat bende bir şeylerin farklı olduğunu anlayabiliyorum, herkes görebiliyor. İsminin ne olduğunun önemi yok, bu belki belli bir şey değil. Çünkü beni lisede asperger doktoruna götürmüşler, yazı yazdığım için asperger olmadığımı söylemiş. 

29 Ağustos 2021 Pazar

Set Açmak Ne Demektir?



Set açmak pua kültüründe sokakta kızlarla  tanışıp numarasını alıp onlarla cinsel yönden birliktelik kurmaktır. 


Bu kadınlara karşı dominant ve güçlü olma hali gibi görünse de aslında insanı mevcut durumun kölesi yapar. Çok eşlilik mantığı ile bir sürü kızın numarası alınır. Ustalaşmak için sokakta sürekli egzersiz yapmak önerilir. Kadın ayrımı yapılmaksızın konuşulmaktadır. 


Bir kadın beni reddetse ne olur? Bu benim kontrolümün dışında bir şeydir, kontrolüm dışındaki bir şeye kafayı takmamam gerekir. Gerçek bir duruş, sistemi tümüyle reddetmektir. 


28 Ağustos 2021 Cumartesi

Taksi Şoförü



Bir kaç gecedir 3 saat uyku ile duruyorum. Yazdıklarım ve yazacaklarım hakkında sürekli düşünüyorum. 


Sabah 5’te kalkıp arabayla tur atıyorum. Kendimi Taksi Şoförü filmindeki Travis Bickle gibi hissediyorum. O da gece uyumayıp taksi şoförlüğü yapmaktadır. 


Travis sadece porno film izlemektedir. Sevdiği kızı da öyle bir filme götürür, kız da bundan iğrenir. Bu kızın pornoya ve erkeklere karşı önyargısını gösterir. 


Ben de hoşlandığım kıza sevgimi kendi bildiğim gibi ifade ettiğimde benden iğrenmiştir. Bana “Dünyadaki herkesle olurum ama seninle olmam.” demiştir. Bu düpedüz aşağılamaktır. 


Ama ben de kızın karşısında ezilip büzülmüşümdür. Duygularıma hakim olamamış, bu adaletsizliği nefrete ve öfkeye dönüştürüp kendime haksızlık etmişimdir. 


Şimdi, geçmişin muhasebesini yapıp kendi yoluma gitmenin tam zamanı. 

Gerçeklik ve manipülasyon

Gerçeklik ve manipülasyon 


Bu manipülasyon meselesine epey kafa yormuşumdur. Kendimi anlatmak için Matrix filmindeki kırmızı hap, mavi hap metaforunu kullanacağım. 


Mavi hapta insanın hoşuna giden yalanlar varken kırmızı hapta acı verici gerçekler vardır. Morpheus Neo’ya sorar: Kırmızı hap mı mavi hap mı? Neo kırmızıyı seçer. 


Warchovski kardeşler cinsiyet geçiş sürecinden sonra bu filmin transları anlatmak için tasarladıklarını söylemiştir. Yani film transeksüelliğin savunusudur. Bu filmden cinsiyetin belirleyicisinin kromozomlar olduğu sonucu çıkmamaktadır. 


Cinsiyeti belirleyen şey toplum olduğuna göre bu filmin izinden giderek bir erkeklik inşası mümkündür. Kırmızı hapı yutmak, erkek özümüzün keşfi anlamına gelmektedir. 


Marx’a göre ideoloji yanlış bilinçtir. Lenin Ne Yapmalı eserinde ideolojiyi olumlu anlamında kullanmış, işçi sınıfına bilinç götürecek olan burjuvaziyi işaret etmiştir. Yani birileri birilerine bilinç götürmektedir. Marx’ın bir diğer önemli kavramı yabancılaşmadır. 1844 El Yazmaları’nda Marx işçi sınıfının özüne yabancılaştığını ifade etmektedir. 


Biz bu yabancılaşma ve ideoloji kavramlarından kendimize ne pay çıkarabiliriz? Erkek kardeşliğin inşası yanlış bilinç olmayan bir ideoloji anlamına gelmektedir. Erkek özüne yabancılaşmıştır, toplum onda bu yabancılaşmaya sebep olmuştur. Erkek artık erkek değil tüketici olarak sistemin kölesidir. 


Freire Ezilenlerin Pedagojisi kitabında öznellik, öznelcilik ayrımı yapar. Öznellik öznelcilikten farklı olarak başkasının öznelliğini de tanımaktır. Benhabib çatışan feminizmler kitabında ve Fatmagül Berktay tarihin cinsiyeti kitabında postmodernizmin özneyi ortadan kaldırmasına karşın özneye ihtiyaç duyulduğunu yazmışlardır. Onlara göre bu özne kadındır. Alev Özkazanç erkek hareketlerini eleştirirken “Feministleri taklit ediyorlar.” demiştir. Bir sosyal hareketin bir sosyal hareketin yöntemlerini örnek alması neden yanlış bir şey olsun?  


Gelelim manipülasyon meselesine. Kendime şu soruyu soruyorum: Ben hakikati doğru mu algılıyorum, yoksa hakikat benim algılarımda tepe taklak mı dönmüştür? Bir şeyi bildiğini iddia etmek büyük sorumluluktur. Tarih dediğimiz şey sonsuz yoruma açıktır, tarihi yaşamadığımız için tarihin bilgisini anlamadaki yanılma korkusu acı verir. Richard Dawkins Gen Bencildir kitabında genlerimiz incelendiğine aynı ortak erkek atadan geldiğimizi söylemiştir. Steven Pinker Boş Sayfa kitabında düşünce dünyasında hakim olan boş sayfa anlayışı eleştirilmektedir. Kadınların çiftleşme davranışını açıklamak için hipergami kavramı geçmektedir. Hipergamiyi anlamak, kırmızı hapı yutmaktır. 


Kişinin kendisi cinsiyetsiz ilan etmesi ve hipergaminin inkarı yanlış bilinç olan ideolojidir. Mavi hapın konfor dünyasında uyuşturulmanın (tıpkı kötü beslenip, porno izleyip, sigara tüketmek gibi) verdiği sahte bir keyiftir. İnsan doğası lafı edildiğine Cypher’in Kırmızı hapa duyduğu gibi bir öfke doğurur. Oysa erkek olmanın keyfi doğayla barışık olmanın keyfidir. 


Biyolojik cinsiyet vardır. Ama bu kromozomları aşan bir şey. Bu benim görüşüm. İçimdeki erkek öz artık kabına sığmamaktadır. Kuhn’a göre bilimin varoluş temeli paradigmadır. Paradigma değişiklikleri bilimde değişikliklere sebep olur. Popper’e göre bilimin ilerleyişi kümülatif değildir, bilim sürekli devrimlerle ilerler. Feyerabend’e göre bilim yoktur, bilimler vardır. Buna göre tek bir bilimsel anlayışın kendisini mutlak doğru ilan etmesi otoriterliktir. Erkek olmanın keyfi bilimleri çoğulculuk zemininde ele almanın keyfidir. APA erkekliği zehirli olarak tanımlamıştır. Stoacılık erkek egemen bir düşünce tarzı olarak ele alınmaktadır. Yıllarca eşcinselliği hastalık olarak tanımlayan bilim artık bundan vazgeçmiştir. Yani bilim bir şey diyor diye kendi inandıklarımızdan vazgeçemeyiz. 


Biliyoruz ki hiyerarşinin en tepesindekiler erkekken, en dibindekiler de erkektir. Kadın orta düzeyde gezinmektedir. En yukarıdakini görüp erkek ayrıcalığı diye bir kavram üretmek saçmadır. 


İnsanları aşağı çekip ayağını kaydırmaya çalışan ideolojiler, yanlış bilinç olan ideolojilerdir; buna romantizmi tanımayan, zenginleri öldürme üzerine kurulu olan Marksizm de dahildir. İnsanlar manipüle edilip beyinleri yıkanmakta, terörizme sürüklenmektelerdir. Sosyal değişim imkansız değildir, hipergaminin en iyisi dizginlenmişidir. 






Kendi Yolunda Giden Erkek Olmak



Benim için bu yazıyı yazmak zor. Zihnimde olmasını hayal ettiğim, eksikliğini hissettiğim cinsel tecrübe yaşamak fikrinden vazgeçmek anlamına geliyor. 


Kendi yolunda giden erkek olmak ipleri eline almaktır. Duygusal anlamda güçlü olmak, duygularının esiri olmamaktır. Fedakar olmamak, kendini birinci önceliğin yapmaktır. 


Bu çok ileri düzey bir kişisel gelişim seviyesidir. Gerçekten böyle hissedip hissetmediğimden emin olmamakla birlikte, buraya yazıp yayınladığım anda hayatımda bir şeylerin değişeceğine eminim. 


Acil gittiğim terapi seansından sonra şu soruyu sordum kendime. İstediğim gibi bir kız arkadaşım, partnerim olsun gerçekten istiyor muyum? Yoksa böyle mutlu muyum? 


Sonra kendime ben kendi yolumda giden erkeğim dedim. Bu fikir beni heyecanlandırdı. O akşam komşularla halı saha maçına gittim, bana kız arkadaş edinme muhabbeti yaptılar. İlk defa hayatımda ezilip büzülmedim, gururla ben kendi yolumda giden erkeğim, kadınları hayatımda tutmuyorum dedim. 


Terapistim hiç bu konuda bir yönlendirme yapmadığı halde bu fikri edindiysem belli ki bu potansiyel bende var. Kendimin değerini biliyorum. 


Daha önce incel gruplarıyla takıldığımı söylemiştim. Artık hiç ilgimi çekmiyorlar. Ait olmadığım bir yerde zorla bulunmanın alemi yok. 

26 Ağustos 2021 Perşembe

Kaslı Erkek Olmak



Kaslı olan erkek toplum tarafından aşağılanır. Oysa ki kaslı olmak kişinin kendisine emek verdiğinin göstergesidir. Güzel olana yönelik bu düşmanlık, zayıflığın belirtisidir. 


Ben şu an kaslı bir erkek değilim. Kaslı olmanın dereceleri var. Güçsüz olmak bir seçenek değil. Ama kas yaparken ilaç desteği alıp almamak bir seçenek. Kendini bir önceki senden daha güçlü yapmak zorunluluk. 


Kas yapmak; kendimi bedenen güçlü ve güzel aynı zamanda zihnen de kuvvetli yapmak için başlangıç seviyesi olarak bir irade göstermektir. 


Eksik yanların için yardım almak doğaldır. Kendi kendine yeterlilik hiç yardım almamak değildir, hiç bilmediğin bir şeyi öğrenmen için öğretmene ihtiyacın vardır. 


Bedenine yatırım yapan insanın zihnine yatırım yapmadığı düşünülür. Bedenleri düzgün olan insanların zihinleri zayıf gibi varsayılır. Daha güçlü ve güzel olmak için bedenine yatırım yaparken ilaç desteği alan erkeklerin cinselliği çiy bir üslupla aşağılanır. 


Kadınlar erkekler gibi kaslanamaz anlayışı, kadının güzel olma hakkını elinden almaktır. Karnında baklavaları olan kadın, güçlü olduğu mesajını vererek kendisine çekicilik katar. 


Transeksüel erkeklerin davranışları, bir erkeğin güçlü, kuvvetli, sağlıklı hissetmek istemesine kanıt oluşturur. Trans erkekler kendilerini güçlü kılmak için spora giderler. Trans erkekleri erkek olmak istediği için aşağılayan feministler mevcuttur. Transeksüel erkekler cinsel yönden güçlenmiştir. 


Asıl olan vajinal orgazm değil klitoral orgazmdır. Vajinal orgazm erkeğin zorunlu zevki gibi varsayılmaktadır. Eğer öyleyse, eşcinsel erkekler ne yapmaktadır? Cinsellik tüm vücutla yapılmaktadır. Dolayısı ile bir kişiyi cinsel varlığı üzerinden aşağılamak düşmanlıktır. 


Spor salonuna gidip bağıra bağıra ağırlık kaldırmak bir erkeklik ibadetidir. Kendi bedenimizle savaşarak onu yeniden inşa ediyoruz. Erkek olmanın keyfi eğer aynı spor salonundaysak birbirimizden farkımız olmadığının keyfidir. 


23 Ağustos 2021 Pazartesi

“Adlandırma böler.” sözünden anladığım nedir?



Erkek kimliğini öne çıkarmak cinsiyetçi bir yaklaşım olarak görülebilir. Bana yapılan ilk eleştiri beklediğim yerden çıktı. 


Kadın ve erkek haklarının hepsinin insan hakkı olduğuna dair bir itirazım tabii ki de yok. Bilakis erkek hakları bunun savunusudur. 


İnsan kelimesinin erkek yerine kullanımı erkeği kimlik olarak yok sayacaktır. Burada ikili karşıtlık devreye giriyor. Kadın ve erkek. 


Cinsiyet eşitliğinin kadın hakları ile özdeşleştirilmesi kadın kelimesinin bölücü olduğu anlamına geliyor. 


Biz erkek olduğumuz için toplumsal olaylara karşı bir konumumuz var. Bir kadın değiliz, bu blogun hitap ettiği kitle kadınlar değildir. Erkek kardeşliğin inşası, erkek olmanın keyfidir. 


“Adlandırma böler.” sözünün en canlı örneği İstanbul Sözleşmesi’nin dilidir. İstanbul Sözleşmesi her ne kadar herkesten bahsetse de esas olarak “kadına şiddet”i ön plana çıkarır. Toplumsal şiddeti kendisine konu edilen bir sözleşme olması çok değerlidir, İstanbul Sözleşmesi de baştan bir daha yazılabilir. 

22 Ağustos 2021 Pazar

Genelde kişi bir işi bilen biri, o şeyi bilmeyen birine, yapabileceğine güvenmediği birine o işi yaptırmak istemez. Bunu kadın-erkek ilişkisi açısından ele alırsak, kadın ev içi emeği bildiği ve bu konuda başarılı olduğu için o işleri erkeğin yapmasını istemeyecektir. Hakkaniyetli bir iş bölümünün yarattığı anlaşma, sadece kadın-erkek ilişkisini değil bütün ilişkileri koruyacaktır. Bu ilginç ve zor bir şekilde kurulan bir dengedir. Örneğin arkadaşlarla ev tutulduğu bir gezide tüm ev işlerinin hep aynı kişinin yapması dengesizlik oluşturacaktır. Öğrenmek bir süreçtir. Önemli olan sürecin kendisinden keyif almaktır. Başka bir örnek çocuk bakımında anne ile baba arasındaki hakkaniyetli işbölümüdür. Anne ve baba gerek kendi arzularıyla, gerek ekonomik nedenlerden ötürü çalışmaktadır. Kadın doğası gereği çocuğu içinden çıkarır. Bu yüzden çocuğun tek sahibinin anne olarak görülmesi vicdansız ve adaletsiz bir durum olacaktır. Çocuğun bakımı ortaklaşa yapılır. Yetmediği durumlarda bakıcı desteği alınır. Bu bakıcının kadın olması dikkat çeken bir durumdur. İşe alma yani ekonomik ilişkiler devreye girdiğinde, erkeği çocuk bakımı için çalıştırırlar mı? 



Ben 6 ay öncesine kadar annemle yaşıyordum. Ayrı eve çıkıp, kendime ait bir param ve organizasyon imkanım olunca kişisel olarak geliştim. Ev işlerini yapması için haftada iki gün bir insan geliyor. Dilimiz alışmış değil mi “kadın” demeye. O herhangi bir iş ve yapması için ille “kadın” olması gerekirmiş gibi. Ben çalışmıyorum ve kira geliriyle yaşıyorum. Anneden bağımsız olma yolunda adım atılmak istenildiği zaman bu bağımsızlığı sağlamak sosyal, ekonomik açıdan kolay değil. 

20 Ağustos 2021 Cuma

BAKALIM İLERLEYEN GÜNLER NEYİ GÖSTERECEK

Şimdilik istatistiklere baktığımda şöyle bir durum gördüm. Kadınlardan bahsettiğim ‘’Tacize uğrayan kadınlar’’ yazım en çok okunan yazım olmuş. En çok önemsediğim ‘’Cinsiyetin anlamı’’ yazım ise en az okunan yazım olmuş. 

Genelde kadınlardan bahsetmeyi pek sevmem. Bahsedeceksem erkekle ilişkisi temelinde ele alırım. Çünkü bunun sebebi özne kavramına inanmamdır. Örneğin sınıfsal bir ezilmişliğim yoktur. Dolayısı ile benim yazdıklarımda sınıfsal bir perspektif yoktur. Olması da gerekmez. Ezilenler kendi kendilerini özne olarak var ederler, diğerleri onlarla dayanışırlar. 

 

Sosyal bilimlerde neden daha çok kadınlar var? Yoga kursunda neden daha çok kadınlar var? Benim yazılarımın okunma durumunun da cevabı olan 2 cevap var. 1.si kadınlar erkeklerden üstündür. 2.si erkeklerin bunu yapmamaları onların hür iradesini göstermez. Derslerde kadınların kafa sayısı, linkteki tık sayısı hiçbir anlam ifade etmemektedir. 

 

 

Bakalım ilerleyen günler neyi gösterecek, bu konularda yanılmayı çok istiyorum. 

Çocuk Hakları


Çocuk hakları çocukları birey olarak tanımak ve onlara saygı duymaktır. Çocukları kendi iradesi olmayan canlılar olarak görmek çocuğa saygısızlıktır. Çocuğun kendi olmasına izin vermek ve ona bu konuda yardımcı olmak en doğrusudur. 


Çocukları cinsiyetsiz yetiştirmek gibi bir kavram olamaz. Cinsiyet bütünsel olarak kendini var eden bir şeydir. Erkek çocukları kendi kendine hayatta kalma becerisinden yoksun bırakılamaz. Erkek çocuğunu erkek çocuğu gibi yetiştirmezsen onu kız gibi yetiştirmiş olursun. Erkekliğin sonsuz tanımı olmasına rağmen tanımını yapmamızda adres göstereceğimiz şey toplumdur. Cesaret, güç, özgüven erkekliğe giden yoldur. Tabii ki kadınlar da bu tür özelliklere sahip olmalı. Kız çocuklarının da kız gibi yetiştirilmesi problemdir. Ama toplumumuz kadına ve erkeğe farklı davranır. Bu tür becerilere sahip olmak kadın için seçenekken erkek için adeta zorunluluktur. Kadın-erkek bir karşıtlıktır, 3. bir cinsiyet seçeneği yoktur. Bunun bir karşıtlık olduğu kabul edilmezse erkeğin adı yok sayılır. 


Bu karşıtlığın LGBTİ çocukları ezdiği düşünülebilir. Ama lezbiyen de bir cinsiyettir, gey de olsa erkektir. Trans-trans olmayan ayrımını onaylamam, kişi kendisini nasıl hissediyorsa odur. Erkek-kadın karşıtlığı ile meseleleri ele alarak LGBTİ’leri erkeklerin doğal müttefiki olduğunu düşünüp yazıyorum. Trans kadınlar “erkek bedeni” üzerinden ezilirler, onlar kadındır ama onları trans olmayan kadından ayıran bir şey vardır. Cinsiyeti olmayan bir insan olamaz, biz kendimizi toplumla beraber inşa ediyoruz. 


Benim gibi kadınlar konusunda çok da başarılı sayılmayacak erkeklerin anlamakta güçlük çektiği bir konu çocuk cinselliğidir. Evet, 13-14 yaşında çocukların cinselliği vardır. Önemli olan çocuklara kapsamlı bir cinsellik, cinsel sağlık eğitimi verilip cinselliğin ayıp, yasak, günah eksenine hapsedilmemesidir. Burada şu soruyu sormalıyız: Bu çocuklar evlenebilir mi? Burada şöyle bir yorum var: Çocuklar cinsellik yaşayabilir ama evlenemez. Çünkü çocuklar evlilik gibi büyük bir kararı verebilecek olgunlukta değildir. Evlilik neden böylesi büyük bir karar olarak görülüyor? Burada evlilik kavramının kendisi ayrı bir tartışma konusu olmalı. Aile danışmanlığı sertifikası almış biri olarak evliliğe gri alan olarak bakıyorum. Yani kişinin evlenmeme hakkı tanınmalı ama evlilikler de hakkaniyet ve saygı temelinde kurulmalı. Çiftler anlaşamadıklarında adil bir boşanma sürecinde boşanmaları da kolay olmalı. 

19 Ağustos 2021 Perşembe

TACİZE UĞRAYAN KADINLAR

 

 

Öncelikle taciz sadece kadınların değil herkesin meselesidir. Fakat genelde tacizden sadece kadınların mağdur olduğu düşünülür. Aslında bu tip bir anlayışın beslendiği kaynak cinsel özgürlükten ziyade daha çok cinsel tutuculuktur. Bu cinsel tutuculuk kadınlara erkekten korkmaları gerektiğini öğütler. 

 

Aslında yazı yazmaya taciz konusundan başlamış olmam epey ironiktir, çok şükür ki yıllar önce o yazıları yayınlandığı siteden sildirdim. Bana göre tacize karşı duyarlı olmak diye bir şey yoktur. Çünkü herkes kendisini koruyacaktır. 

Herkesin kendisini koruması desteklenmelidir. Bedensel ve zihinsel gelişim bunu sağlayacaktır. Zaten başka insana zarar verme amacıyla yaklaşan biri zayıf bir insandır. Karşısında güçlü durmak yeterli olacaktır. Bunu cinsiyetli bir şey olarak yazmıyorum. 

 

Tacize uğradığını iddia eden kadınlar genelde dış ortamdan duydukları korkudan bahsedip bunun alkışlanmasını beklerler. Örneğin geceleri sokakların güvenli olmadığını iddia edip sokağa çıkmadığını söyleyenler vardır. Oysa ki gece sokağa çıkan ve hiçbir şey olmadığını görüp rahatlayan bir kadın bu korkusunu yenmiş ve hayata karşı daha güçlü bir duruş sergilemiş olur. Alakasız bir örnek vermek gerekirse, gidiş geliş bir yolda araba kullanırken karşıdaki arabanın (belki de içkili vb. olup) sana çarpma ihtimali vardır, ama sen bu ihtimali düşünerek araba kullanmamazlık yapamazsın.*

 

Gerçek taciz rahatsız etmek amacıyla yapılır. Fiziksel olarak temas etmek de bu rahatsız etme duygusunun parçasıdır. Ama kadınlar tacizin tanımını geniş tutmak ister. Bu durum flört etmek için yaklaşanlara savaş açmaktır. Her şeyin taciz olarak görülmesi yaklaşımı erkeğe yönelik bir düşmanlıktır. Erkek bu durumda tacizci olarak görülmek istemeyerek kadına yaklaşmayacak. Onu tacizci yapan sisteme inat, kendi yolunu çizecek. İstedikleri her erkeği tacizci ilan edebilecek kadar güçlü bir kadın dayanışması olduğuna inanıyorum. Tacizle itham edilen erkeğin yanında kimse olmaz, o artık toplum gözünde lekelidir. Bu durum böylesi bir yaftaya karşı çıkmaya yeterlidir. 

 

Bana denilebilir ki erkeğe kendi yolunu çizdirdiğin halde kadını zorla sokağa çıkarttırıyorsun. Daha önce bahsettiğim; bara gitmek, eğlenmek (Twitter’a şunu yazdım: Tek başıma erkek olarak eğlenemeyeceğim bir eğlence anlayışı bana göre değildir, ben de kendimi o tip bir eğlencenin dışında konumlandırırım. Şansımı kaçırmış değilim aksine onlar şanslarını kaçırdı.) opsiyonel olduğu gibi kadınlarla ilişki kurmak da opsiyoneldir. Ama gece sokağa çıkmak, araba kullanmak ihtiyaç. Gecenin bir saatinde kişinin ilacı bittiğinde nöbetçi eczane bulmak için sokağa çıkmak zorunda kaldığını düşünelim. 


Bir de kadınların yalan söylemeyeceği gibi yanlış bir inanış vardır. Her insan yalan söyleyebilir. Buna ek olarak kadınlar yalan makinası olarak kendilerini yetiştirmişlerdir. Kapalı kapılar ardında yapılmaya itilen her şey toplumun iki yüzlülüğünü gösterir. Kadının cinselliğinin kapalı kapılar ardında olması erkeğe zarar verir. Yani diyorum ki keşke kadınların kendilerini yalan makinesi olarak yetiştireceği koşullar olmasaydı da yalan söylemek onlar için daha kolay olmasaydı. Taciz konusunda yalan söyleyen kadın kötü niyetlidir ve bunun bir cezası olmalıdır. Bu durum gerçek taciz mağdurlarına zarar vermektedir. Taciz gibi ciddi bir sorun sulandırılmakta ve olayların değeri yitirilmektedir.

 

Taciz ifşaları ardından gelen linç kültürü korkutucu bir haldir. Burada amaç her erkeğe bir gün ifşa edilirim korkusu yaşatıp uykularını kaçırmaktır. Twitter’da erkeğe ayrımcılık yapıldığını ifade ettiğim durumlarda kullanmayı sevdiğim bir söz öbeği var: ‘’Psikolojik şiddet.’’ Bu durum da erkeğe yönelik bir psikolojik şiddet uygulama halidir. Bu psikolojik şiddetin uygulayıcıları sapık değiller, canavar değiller, psikolojik sorunlu değiller, sokakta yürürken gördüğümüz sıradan insanlar. Bu yazıda taciz özelinde ortaya çıkan erkek düşmanlığı kanıksanmış durumda. 

 

*Bu arada yıllar önce bir anda araba kullanırken titreme ve korku geldi üzerime, nedenini uzun süre düşündüm. Büyük ihtimalle Boysan, Zeliş, Mert’in trafik kazasından ölümünden etkilenmiş olabilirim. Geçen sene 90’ın üzerine çıkmaktan ve gidiş geliş yolda araba kullanmaktan korkan ben bu sene korkumu yendim ve her hızda istediğim gibi gayet normal bir biçimde araba kullanabiliyorum. Öylesine verdiğim bir örnek değildi. 

İnceller



Bir süredir incel gruplarının içindeyim. Tipik bir incel sayılmasam da; incellerde ezilmişliğin, dışlanmışlığın sesini görüyorum. 


Bir tweette şöyle bir ifade vardı: “İnceller sizin okul zamanında dışladığınız, ötekileştirdiğiniz insanlar.” Yani altinsan olarak görülen insanlar eşit bir düzlemde normal olarak görülen insanlarla yanyana geliyor. Ötekileştirilen, farklı görülen bu insanlar kendilerini Twitter gibi platformlar üzerinden var ederek görünür kılıyorlar. İnsanlarda asıl rahatsızlık uyandıran şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Normal insanların sevgili, partner bulabilmek gibi şeyleri rahatça yapabiliyorken bu insanların yapamadıklarını söylemesi normal insanların iktidarlarını tehdit ediyor. 


Şiddet konusuna gelince; dhkp-c, pkk ve kimi feministlerin uyguladığı şiddet rahatsızlık uyandırmazken incellerin şiddeti ve şiddet söylemleri rahatsızlık uyandırıyor. Bunu iki yüzlü buluyorum. Bu şu demek: “Bizim ideolojimiz en yüce ideoloji, biz şiddet uygulayabiliriz ama sen uygulayamazsın.” İncellerin şiddetini eleştiriyor olmama rağmen bu şiddet eylemleri olmasa bu kadar görünür olunamazdı diye de düşünüyorum. 


Modern toplumun dijital dünyasındaki çarpıklığı görmemizin en iyi yolu arkadaşlık sitelerine bakmaktır. Görsel üzerinden insanların değerlendirildiği bu sitelerde erkekler hiç eşleşme yakalayamamaktadır. Yani erkekler ve kadınlar arasında seçim açısından bir orantısızlık vardır. Buna karşıt olarak eşcinsel erkek sitelerinde partner bulmak çok kolaydır, lezbiyen kadın sitelerinde ise zordur. Tek eşlilik normunun ortadan kalktığı bu çağda kadın erkek davranışlarındaki orantısızlık gün yüzüne çıkmıştır. Cinsel devrim, kimi açılardan devrim olsa da kimi açılardan devrim değildir. İncellerden farklı düşündüğüm bir nokta eşcinselliktir, eşcinsel erkeklik performansı kadın merkezli çarpık dünya düzenini teşhir eder. O yüzden çok değerlidir. Her insan beğenilmek, cinsellik yaşamak ister. Bazı insanların bunun için eşcinselleri tercih etmesi gayet doğaldır. Aslında insan benzerini arar, erkeklerin partnerliğinde birbirlerine kardeşlik etmesi olasıdır. 


Tüm insanların kardeş olabileceğine inanıyorum, mülteci sorunun ortaya çıktığı bu dönemde tüm sınırların ortadan kalkmasını talep etmek herkesi koruyacaktır. Bir dinlediğim podcastte “Erkek hareketi öfkesini yanlış adrese, yani kadınlara yöneltiyor. Öfke sisteme yöneltilmeli” deniyor. Tırnak içinde “öfke”yi adrese yöneltme konusu ciddi düşünülmesi gereken bir konu. Bir cinsiyet hareketi olan feminist hareket içerisinde “öfke”yi adrese yöneltme konusunda farklılıklar var. Bana göre olay özelinde ele aldığımız zaman kadına “öfke” yöneltmek yanlış olmayacaktır. Bu bana göre gerçek bir “öfke” de değil, o yüzden tırnak içinde yazıyorum. Örneğin kadınlar Twitter’da “1.80 aşağısındaki kişi erkek değildir, onunla asla birlikte olmam.” derse bu boya yani dış görünüşe yönelik ayrımcılıktır, buradaki muhattap hem kadındır hem de nasıl tanımlayacağınız değişkenlik gösterebilecek olan sistemdir. Burada kadına tepki gösterilebilir. Ama mülteci erkeklerin dış görünüşüne yönelik ayrımcılık söz konusuyken mülteci erkeklere “öfke” yöneltmek akıllıca değildir. 


İncellerin çoğunda şu anlayış hakimdir; kadınlar tipe dayalı ayrımcılık yapmaktadır. Birini tercih etmemenin ona ayrımcılık olduğu konusunda incellere katılıyorum, tip de önemsiz değil fakat kişinin zihinsel bir takım sorunları olması da partner bulmanın önünde engeldir. Yani mentalceller vardır. Masada muhabbet çeviremeyen, dikkat sorunu nedeniyle dinleyemeyen, tikleri olan biri o masadaki kızları nasıl tavlasın? Bana göre kadınların bu şekilde bir erkeği aşağı görmesi erkeğe ayrımcılıktır. 


Gelelim “am borcu” meselesine. “Kimsenin size am borcu yok.” demiyorlar mı? “Hakkı olanı almak” mevzusu düşünülmesi gereken bir konu. Bir sürü insan istediği şekilde kız tavlayabiliyorken bunu yapamayan inceller “kendilerine hak görüyorlar” argümanı üzerinden çürütülmeye çalışılıyor. Geçende ilginç bir şekilde trans kadınlar ve inceller eş seçimi konusunda benzer bir konum aldı, trans kadınlarla birlikte olmak istemeyen lezbiyenler yaptıklarının ayrımcılık olduğunu kabul etmek istemediler ve erkek bedenini aşağılayan bir takım kelimelerle kendi feminizmlerini yaptılar. O zaman yazdığımda incel ilan edildim (ve hoşuma gitti bu durum) bir insan bir özelliğinden ötürü dışlanıyorsa senin de onu dışlaman dışlamadır. 


Bence bir toplulukta var olmanın özelliği fabrikadan çıkmış gibi motomot aynı fikirlere sahip olmaktan oldukça uzakta konumlanıp kendine ait fikirlerinle orada var olabilmektir. Ben kendime incel demekten kaçınıyorum bazen, çünkü hayata karşı ümidimi daima canlı tutmak istiyorum. Tabii bu her zaman kolay olmuyor. Irkçılık, milliyetçilik, dincilik ve şiddet savunusu ile hiç alakam yok. Cinsel tutuculuk yanımdan geçmez, cinsel özgürlüğü savunduğum gibi fuhuşa özgürlüğü de savunuyorum. Çünkü partner bulamayan insanlar para ile partner bulabilmeliler, o fahişe de müşterisine insan gibi davranmalı ve onu memnun etmeli. 

CİNSİYETİN ANLAMI


 

Çok sevdiğim bir kişisel gelişim kitabının bir bölümünde ‘’cinsiyeti ile övünen insanlar kişisel gelişim açısından zayıf kişilerdir.’’ gibi bir cümle geçmektedir. Cinsiyet ile övünmek gerçekten de zayıflık mıdır? 

 

Cinsiyet doğuştan gelmez. (İçsel olarak kişi kendi cinsiyetini taşısa da toplum ona bunu gerçekleştirmesine izin vermeyebilir.) Toplumsal olarak oluşturulur. Kişi eyleyerek cinsiyetini var eder. Bu durumda şunu diyebiliriz, erkek doğulmaz olunur.

 

İçe bakış, cinsiyet ile barışık olmayı sağlar. Kendisi ile barışık olan insan içsel olarak ilerler. 

 

Peki ya, kendimizi olduğumuz gibi gerçekleştirmek istediğimiz zaman dış etkenler bunun önüne engel koymaya çalışıyorsa? 

 

Örneğin erkek olarak maskülen bir rol modelden yoksunsak? Erkeklik kullanıp atılabilen bir cinsiyet olarak görülüp değersizleştiriliyorsa? Daha üstün erkeklerle birlikte olma uğruna kadınlar tarafından reddediliyor, aldatılıyorsak? 

 

Yaşam bir mücadeledir, yaşamın mücadele olduğunun farkına varmak ilginç bir biçimde insana keyif verir. Erkek olmanın keyfi de kendimizle barışmak ve kendimizin farkına varıp bizi engellemeye çalışanlarla da savaşmanın keyfidir. 

 

Kendimizin farkına varmak onu sürekli geliştirmektir. Geçmişimize baktığımızda kendimizi 1 sene önceki halimizden bile çok farklı görüyorsak ve 5 sene önceki halimizden epey bir farklı görüyorsak bunun verdiği keyif inanılmazdır. 

 

Sıcak bir yaz gününde buraya bu yazıyı yazmak benim için başlı başına bir anlamdır. Yıllar önce intihara teşebbüs ettiğim zaman ölmeyeceğimi anlayıp gözlerimi açtığım zaman bu noktaya gelebileceğimi hayal edebilir miydim? 

 

Bir kadının erkekliğimi aşağılamasından sonra önce dibe çökmüştüm ondan sonra da ER yapacak psikolojik kıvama gelmiştim. (ER incel camiasında kitle katliamı yapıp intihar etmeye deniyor.) O yüzden ER yapan insanları görünce onlar adına üzülüyorum. Toplum olarak neyi yanlış yaptık da bu gencecik insanları kaybettik? 

 

Şiddete karşı bir insanım, şiddeti zayıflık olarak görüyorum. Öfkeyi, nefreti hayatımdan attığım hayatımdaki sonraki dönemimde mutluluğu keşfettim. Hayata karşı sağlam bir konum almak içimdeki derin yarayı iyileştirdi. 

6 Ağustos 2021 Cuma

Damsız Girilmez Kuralı Üzerine



Şu yaz aylarında gece klüplerine ve beach clublarda bu kural ile karşılaşıyoruz. Eğlenmek isteyen bir grup erkeğe engel olunuyor. Bu duruma işletmenin müşteri seçme hakkı açısından değil insanlar arasında ayrım yapma yani ayrımcılık açısından bakılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir toplumsal grup (erkekler) etiketlenerek sosyal alandan dışlanıyor. 


Erkeklere “bedeni” üzerinden olumsuz roller biçiliyor. Erkek; kaba saba, tacizci, rahatsız edici, çirkin, sevimsiz görülüyor. Bu toplumsal kabulün sonucunda da erkek ya da bir grup erkek eğlence alanının dışında konumlandırılıyor. Bazı mekanlarda para harcayacağı garantilenince erkekler içeri alınabiliyor. Yani parayı görünce yumuşayacak kadar yumuşak bir kural mı bu? Bu kadar kaygan zeminli bir kural mı bu? Yanında kız varsa alıyorlar. Bu kadınlara toplumsal anlamda üstün bir konum veriyor. Kadın makbul bir varlıkken, erkek makbul olmayan bir varlık olarak görülüyor. 


Bu kuralın başka problemli yanı da var. Erkeğe biçilen olumsuz roller iki erkeğin sevgili olabileceğini düşünmemelerine yol açıyor. Sevgili olan iki erkek erkek düşmanlarının oyunlarını bozuyor. Çünkü erkek ve onun bedeni sevilesi bir varlık haline geliyor. Açıkçası beni hiçbir mekana almadıklarından sonra gey bara gittim ve orada eğlendim. Erkeklerin grup halinde birlikte olma hali erkek olmanın keyfini bir kez daha çıkarabilmeme yardımcı oldu. Bakan erkekler vardı. Bir insanın bir insana bakmasından rahatsız olmamak gerekir, bunu kadınlar için de söylüyorum. İnsan insana bakar, gündüz sahilde yürürken bana bakanlar oluyor, rahatsız edici olunca kafamı çeviriyorum. Diğer insanları umursamamak, başına kötü bir şey gelecek korkusuyla yaşamamak var olmak açısından özgürleşmenin anahtarı. İnsanların başına olumsuz bir şey gelmesi çok kötü bir şey, ama bu konu o olay özelinde değerlendirilmeli ve kişiler kendi kendini savunabilmeli. 


Sonuç olarak damsız girilmez kuralı, erkeklik onurunu ayaklar altına alıp ezip çiğnemektedir. Belli bir grubun eğlence hakkı kısıtlanamaz. Erkekler üzerinde oynanan bu tür kirli oyunlara dur de. 

KURAK GÜNLER

Kurak Günler filminin geçtiği Yanıklar isimli taşra kasabasında kuraklık ve obruklar vardır. Belediye sakinleri havaya tüfekle ateş ederek d...