13 Ağustos 2022 Cumartesi

Terapi ama nasıl?



Ağır depresyon geçirmiş bir insan olarak söyleyebilirim ki depresyon kötü bir şey. Yataktan çıkamazsın, yaşadığın için kendini kötü hissedersin. Bundan kurtulmak, bunun bir daha olmamasını istemek hayattaki 1. önceliğin olur. Günümüz dünyasında psikiyatri uzmanlarının kapısını çalarsın bunun için. Onlar da kendi yaklaşımları doğrultusunda ilaçlar yazarlar. Bu olması gereken midir, işte ondan pek emin değilim. 


Ama 10 yılda hatta 30 yılda şunu öğrendim, sezgileri yönetmek büyük bir güçse hayatta kalamadığın zaman yardım istemekte fayda var. Dün o yüzden psikiyatri uzmanından ekstra randevu istedim. Bugün bana en iyi gelen şey olan lapa vuruşu çalışması (isminin pek önemi yok) için ekstra ders istedim. Çünkü çelişkili bir ruh halim var. (bilimsel tanımlamalar kullanmayı tercih etmiyorum, tanımlamaların hepsi birer kurgudur). Susan David - Duygusal Çeviklik kitabını okudum, tavsiye de ederim. İnsan kendisine hata yapma fırsatı vermeli der. Yani yardım istemek kötü bir şey değil. Her zamanki konsantrasyonunda belirgin bir düşüş yaşadığı zaman başka insanlarla sohbet yoluyla iletişim kurmaya daha çok ihtiyaç duyuyor insan. Bu boşa geçirilen zaman değil, sadece gerekli bir mola. Benim her davranışım sezgiseldir. Bununla da övünürüm. Çünkü sezgiler her zaman doğruyu söyler. Erkek olmanın keyfi, sezgilerimin beni daha erkek yapmasının keyfidir. Erkek olma yolunda rol model aldığım bazı erkeklere baktığımda esrar bağımlılığı ile boğuştuklarını gördüm. Bu belirgin bir kusurdur. Bağımlılığın her türlüsü kötüdür. O konuda şanslıyım. Değil uyuşturucu, ağzıma sigara koyduğum bile yok. Tyler bana bir kere bana iyi geleceği düşüncesiyle esrar içirdiğinde yaşadığım konsantrasyon problemi hiç hoşuma gitmemişti. Yani sezgilerim beni uyuşturuculardan uzak tuttu. Ama şunu düşünüyorum. Kullandığım psikiyatrik ilaçlar bana ne yapıyor? Bunlar pat diye bırakırsam pek iyi şeyler yapmayacağı konusunda derin endişelerim var. Örneğin akşam uykusunu ilaçlardan biri olmadan kesinlikle uyuyamıyorum. İlaçlarımın benim için doğru ilaçlar mı olduğundan emin de değilim. Doğruyu kimin bildiğini bilsem ve beni daha iyi yönlendirebileceğini inansam koşa koşa ona giderim. “İdeal erkek” diye bir şeyin olamayacağı yalanının toplumda sürekli tekrar edilmesi rahatsız edici. Ben olabileceğine, bu kişinin de çok uğraşırsam ben olabileceğime inanıyorum. Erkekliğe yönelik bu saldırı, bu motivasyon kırıcılık ne için? Yanlış yönlendirilen bir erkek kendisi için hatalı bir yöne sapmaz mı? 


Edit: Krav Maga’ya gittim. Bir süre lapa vuruşlarından sonra aşırı yoruldum. Zaten hafta başından beri sırtımda dayanılmaz bir ağrı var. Defans ağırlıklı çalıştık. Sonra da masaj makinesiyle masaj yaptı. Kaslarım masaj istiyordu zaten. O kadar rahatladım ki. İhtiyacım olan şey buymuş. O rahatlama üzerine bedenim meditasyon yapmak istedi. Daha önce bendeki dikkat, hareket ve konsantrasyon problemi yüzünden meditasyona karşı motivasyonsuzluk yaşıyordum. Ama sezgilerim bana yapabilirsin dedi ve yaptım. YouTube’dan yönlendirmesiz meditasyon müziği açtım. Cep telefonumu başka odaya koydum ki zaten hep sessizdedir. Saatimi ve cebimdekileri çıkardım. Üzerimdeki kıyafetler zaten rahattı. Yere bağdaş kurdum ve kalçamın altına yastık koyup dik oturdum ki dik oturmak da belli bir sportif seviye ve emek gerektiriyor. Gözlerimi başta kapadım sonra gözüm bahçedeki ağacın sallanmasına ilişti. Uzun uzun sadece nasıl sallanıyor diye izledim. Arada aklıma gelen hayatıma dair şeyleri hiç gelmemiş gibi gönderdim ve arada derinleştiğimi hissettim. 30 dakika böyle geçti. Genelde meditasyon için en uygun zamanın sabah ve akşam yatmadan önce olduğu söylenir. Bu benim hayatım için tam tersi. Ben sabah uyandığımda bazen uykulu oluyorum ve o gün yapmayı planladığım şeyleri düşünüyorum ve onları tamamlamadan gerginliğim geçmiyor. Akşam da çok uykulu oluyorum. Yani benim için en verimli olan saatler bütün işlerimi halletmiş olarak eve öğle/ikindi yemeğine döndüğüm gün ortası. Zaten evdeki işleri yani büyük oranda mutfak tezgahının temizliğini de genelde bu döndüğüm saatlerde yapıyorum. Böyle bir düzen ve rutin oluşturdum. Sevmediğim bir işte 9/5 çalışmadığım için şanslıyım. Zaten başkasının işinde 9/5 çalışmak maskülen teoride de yoktur. Protein ağırlıklı besleniyorum ve akşam, gece bir şeyler yemiyorum. Öğünlerimi evde yemeye özen gösteriyorum. Evde yemek varken dışarıda yememek eve gelmek için iyi bir motivasyon oluyor. Evime ve evimdeki düzene döndüğüm şu bir haftada göbeğimi önemli ölçüde erittim. Şu an bu sabah hissettiğim gerginlik ve çökkünlük gitmiş durumda. 


11 Ağustos 2022 Perşembe

Hayatım mükemmel


Hayatım travmamın başladığı 10 yıl ve çözümlemeye başladığım 5 yıl öncesinden bugüne çok mükemmel bir hal almaya başladı. Bugün bakıyorum. Her şey olmasını istediğim gibi. Yalnız yaşadığım kendime ait bir evim var, arabam var, kenara para koyabilecek kadar kira gelirim var yani ekonomik bağımsızlığım var, bana maddi manevi destek sağlayabilecek bir ailem var, beni seven ve anlayabilecek derin sohbet edebileceğim arkadaşlarım var, evde canım sıkıldığında ortak alana inip sadece kafa dağıtma amaçlı sohbet edebileceğim komşularım var, son dönemde hayatımda cinsellik bile var, spora gidebilecek zamanım ve imkanım var, kendi hayatımı bilinçli bir şekilde sahiplenebilecek bir aklım var, dikkatli beslenme ve spor yapma konusunda çelik gibi bir motivasyonum var, peki sorun ne? Sorun şu: Her şey mükemmel, hatta başka insanların imrenebilecekleri kadar kusursuz bir hayatım var. Şunu soruyorum kendime; madem her şey bu kadar olumlu, iyi olabiliyor; ben niye bahsettiğim zamanlarda dibe vurmuştum? Mutlu olduğumda niye gözlerim doluyor? 

1 Ağustos 2022 Pazartesi

-Meli -Malı

Bana çok söylenen laflar: “Senin hayatında -meli, -malı’lar var. Bu -meli, -malı’ları hayatından kaldır.” Peki ya bu “-meli -malı”lar toplumun kuralıysa? Biz toplumsal kuralları ne kadar aşabiliyoruz ki? Sadece kendi statümüzü mü değiştirerek onunla daha rahat başa çıkabiliyoruz? 


Ütopik bir örnek üzerinden anlatalım. Bir erkek olarak sokak ortasında donunu indiremezsin. İndirirsen bu senin özgürlüğün diyerek seni savunurum ama uyum sağlıyor olabilmek

için indirmezsin. Don indiği zaman kişi sapık statüsünde olur. Benden duymuş olmayın ama toplumumuzda “sapık”lara iyi muamele yapmıyorlar. Bu örnekte anlatmak istediğim şu:   Toplumda her şey paket paket oluyor: Şu olursa, bu olur, bu olursa, şu olur. Üst düzey bir kadını elde etmek istiyorsan üst düzey bir adam olmalısın. Örneğin toplumun başka bir kuralı: İnsanlara içten bir şekilde gülümsersen mutlu olurlar.  


Marla bir gün Tyler ile otobüse biner ve şunu söyler: “Otobüs kullanan adamdan tahrik oluyorum, böyle büyük bir aracı nasıl kontrol edebiliyor.” Ben bunu başka bir erkek arkadaşımla paylaştığımda Tyler şunu demişti: “Niye onunla paylaştın, ya o senden önce otobüs kullanmayı öğrenirse?” Bilgiyi kendine saklama ile özgeci bir şekilde yayma arasındaki gerilimi tartacak olursak şunu anlarız, tüm bu yazdıklarımı insanlar benim bloğumdan öğreniyor. 


Burada (otobüs metafor tabii) kendinde eksik olanı, onun tercih ettiği insanda olan ama sende olmayan özellikleri masaya yatırıp çözümlediğin zaman şöyle bir içsel çelişki yaşayabiliyorsun: “Acaba ben o seviyeye gelebilecek miyim?” Neden böyle hissedersin biliyor musun? Çünkü başlangıç noktan aynı değildir, mizacın hiç aynı değildir. Mizacın cezalandırılması toplum içinde yaşadığımızın bir kanıtı olarak tam anlamıyla özgür olmadığımızın bir göstergesi. Bu yazdıklarım değişime direnen tembel bir insanın serzenişleri gibi duruyor olabilir ama aslında öyle değil. Ben değişim mümkün değildir diye bir şey asla söylemiyorum. Bazen değişimin yolunu bilirsin ya da sadece başlangıç yolunu bilirsin, bazen de değişimin nasıl olacağını bilmezsin. Marla’nın beğendiği liderlik özelliğini ele alalım. İnsanları iyi okuyabiliyor, organizasyon becerilerin iyi, bilgi birikimin iyiyse lider olabiliyorsun. Marla’nın kendi ağzından “sapyoseksüelim” dediğini duyduk. Toplumun gerçeklerini ele alalım. Birileri hep birilerinden üstün. Erkekler arasında hiyerarşiler var. Kadınlar arasında da güzellik/çekicilik üzerinden hiyerarşiler var. Kadının zekası ve becerileri de üstün zeka ve becerileri olan erkekleri ayıklayıp seçmek için. Satranç oyununu ele alacak olursak hem bilgi, pratik hem de dikkat istiyor. Marla satranç kursuna gidip (ya da ailesinden) satranç öğrenmiştir, üniversitede satranç yarışmalarına katılmaktadır. Tyler da onunla çok satranç oynadığını, bir süre sonra onu hep yendiğini söylemiştir. Benim hayatım boyunca -satranç oynarken de kendini basit dikkatsizliklerle belli eden- çektiğim ağır konsantrasyon ve motivasyon problemiyle yaşamanın ağır yükünü çekiyorum. Bu konuda sümüğümü silip kalem oynatmaya başlamış olduğum için şanslıyım. Bu noktadan sonra şu oluyor, Marla ve Marla gibi kızların nefes alıyor olmasından bile rahatsız oluyorum. Ruh halim dalgalı olduğu için yarının ne olacağını bilmemek bazen huzursuz etse de bazen rahatlatıyor. Motivasyonumun çok yüksek olduğu istediğim her şeyi başardığım, çok ilerleme kat ettiğim dönemlerim oldu. O dönem umursamam geçmişte ne olmuş; Marla’lar nefes almış almamış. Bazen hayal ediyorsun ve kısa bir süreliğine o hayal ettiğin insan oluyorsun. Sonra gerçek acımasız bir şekilde senin yüzüne çarpıyor. Bu çarpma sonrasında ne oluyor? 


Olan şeyi şöyle tarif edeyim. İnsan kendi içine atınca içi şişer ve bir yerde patlar. Ben ifade ettiğim için rahatlamış hissediyorum. Kişisel gelişim kursunda hocamız şöyle derdi: “Kadınlar konuşarak, erkekler yazarak kendilerini ifade eder.” Düşüncelerimin anlık akışı bu şekilde, yarın ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi kimse bilemez. 


Edit: Burada yazdıklarım koca bir saçmalık olabilir. 

KURAK GÜNLER

Kurak Günler filminin geçtiği Yanıklar isimli taşra kasabasında kuraklık ve obruklar vardır. Belediye sakinleri havaya tüfekle ateş ederek d...