18 Mart 2023 Cumartesi

-

Erich Fromm Sevme Sanatı kitabı 25. sayfada kapitalizmin kadın – erkek eşitliğinin kadın – erkek ayrımını yok edip onları birer otomata çevirdiğini yazar. Sorayım: Kadın – erkek eşitliği neden olmaz? Çünkü bireyler farklıdır. Erich Fromm’a geri dönecek olursak 33. sayfada ‘’Sevgi ilk önce vermektir.’’ der.  Ve 34. sayfada da şunu ekler: ‘’Vermek insanı almaktan daha mutlu eder, bir özveri olduğundan değil, verme eylemi sırasında insanın canlılığının açığa çıkmasındandır bu.’’ Ve sonrasında şunu der: Erkeğin cinsel eyleminin doruğunda vermek vardır; erkek kendisini, cinsel organını kadına verir. Cinsel ilişkide bulunma gücüne sahipse, verememezlik edemez; veremiyorsa cinsel gücü yok demektir. Daha karmaşık olsa bile kadın için de bu süreç aynıdır. O da kendisini verir. Verme olayını gerçekleştiremiyorsa, sadece alıyorsa cinsel anlamda soğuktur.’’ Sonrasında şunu der: ‘’Kadında başka bir verme eylemi daha söz konusudur. Bu kez bir sevgili değil, anne olarak.’’  Her konuyu usta – çırak metaforu ile ele alabileceğimiz gibi bu konuları da usta – çırak metaforu ile ele alabiliriz. Dolayısı ile verici olabilmek, başka insana faydalı olabilmek için bizde olması lazım. Mantıken, kendinde olmayan bir şeyi veremezsin. Fromm sayfa 48’de erkek kişiliği nüfuz etme, önderlik, aktivite, disiplin ve serüven tutkusu gibi özelliklerle tanımlamıştır. Dişi kişiliği ise üretken bir kavrama yeteneği, koruma isteği, gerçekçilik, sabır ve annelik duygusu gibi özelliklerle tanımlamıştır. Çocukluk üzerinden gidecek olursak, Saim Koç ve Nil Gün Özsaygı kitabının 205. sayfasında şunu der: ‘’Ebeveyn olarak rolümüzde başarılı olmak için çocuğumuzun özsaygısını nasıl geliştireceğimizi, ona büyüdüğünde kendi ayakları üzerinde durabilmeyi, kendisiyle ilgili pozitif bakış açısı kazanmayı nasıl öğreteceğimizi bilmek zorundayız.’’ dedikten sonra örneklendirir: ‘’Onu balıkla beslemek yerine hayat boyu kendisini besleyebilmesi için balık tutma becerisini ve gücünü kazandırmak, en önemli görevimiz ve sorumluluğumuzdur.’’ Bu konuda Erich Fromm’un 55. sayfada ifade ettiği üzere görüşü şudur: ‘’Annenin görevi ona güven vermek, babanın görevi ise ona her şeyi öğretmek, içinde doğduğu toplumda karşı karşıya geldiği sorunlarla başa çıkması için çocuğa yol göstermektir. İdeal durumda anne sevgisi çocuğun yetişkin olmasını engellemeyi ve onun çaresizliğini arttırmayı denemez. Anne yaşama karşı güvenli olmalıdır, gereğinden fazla korkup bu korkuyu çocuğa bulaştırmamalıdır. Çocuğun bağımsız olmasını ve sonunda kendisinden ayrılmasını istemeli, bu isteği yaşamının bir parçası haline getirmelidir. Baba sevgisi sabır, hoşgörü içermeli, tehdit edici ve otoriter olmamalıdır. 54. sayfada Fromm babanın temsil ettiği şeyin düşünceler dünyası, insanlar tarafından yaratılan şeylerin dünyası, yasa, düzen ve disiplin, gezi ve macera dünyası olduğunu ifade eder. Ona göre çocuğa bir şeyler öğreten, ona dünyaya açılan yolu gösteren babadır. Sonrasında baba sevgisinin koşula bağlı olduğunu söyler: genel kuralı da ‘’Seni seviyorum, çünkü beklentilerimi yerine getiriyorsun, görevini yapıyorsun, bana benziyorsun.’’ Bu tanımlamaların erkeğin gelişiminde sembolik bir rolü olduğu söylenebilir.  Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği sayfa: 87’de Ortaçağ’da çocukluk diye bir şey olmadığını, çocuğun kendisini gerekli çıraklık evrelerinden geçerek ilerde yetişkin olacak birisi olarak gördüğünü ve daha ‘’küçükken’’ bile ilerdeki güçlü insan oluyor olduğunu ve yetişkin rollerine hemen giriyor olduğunu söylemektedir. 14. yüzyıldan sonra, burjuvalığın ve deneysel bilimlerin gelişmesiyle bu durum yavaş yavaş değişmeye başlamıştır (sf:88). 17. Yüzyılda çocukluk yepyeni ve yaygın bir kavram olarak yerleşmiştir. (sf:89) Firestone’un sayfa 97’de okul kavramıyla ilgili yorumu şudur: ‘’Okulun ideolojisi, çocukluk ideolojisiydi. Bu ideoloji, çocukların ‘’disiplin’’e sokulması gerektiği varsayımına göre işliyordu. Çocuklar özel bir biçimde ele alınmaları gereken özel yaratıklardı. Okul, çocukları toplumun geri kalan kesiminden etkili bir biçimde ayırarak çocukluğu oluşturan kurumdu. Böylece okul, çocukların yetişkinliğe geçişlerini geciktiriyor, toplumun yararlanabileceği özel ustalıklar geliştirmelerini önlüyordu. Bunun sonucu olarak çocuklar ekonomik bakımdan gittikçe daha uzun süre bağımlı kalıyorlardı. Firestone 114. sayfada ekonomik, cinsel ve genel psikolojik baskılar; kendilerini utangaçlık, yalancılık ve nefret biçiminde gösterir demektedir. 

 

Erich Fromm yine aynı kitabının 45. sayfasında eşcinsel sapma olarak bahsettiği eşcinselliğin kutupların birleşememesi sonucu giderilemeyen yalnızlık duygusunun yarattığı acı nedeniyle ortaya çıktığını, ancak burada sevmeyi bilmeyen, sıradan heteroseksüel eğilimleri olan biriyle paylaşılan bir iktidarsızlığın söz konusu olduğunu yazmaktadır. Acaba hakikaten öyle midir? Robin Baker Sperm Savaşları kitabının 294. sayfasında homoseksüel davranışın sadece insanlara özgü olmadığını söylemektedir. Ergen kuşlar ve memeliler de çoğu kez bu tip davranışlar sergilemektedir. Erkek maymunlar da erkek insanlarla birbirini okşama ve mastürbasyon yapmaktan anal çiftleşmeye kadar aynı davranışlarda bulunmaktadır. 295. sayfada bütün kuşlar ve memelilerde, insanlar da dahil olmak üzere homoseksüel davranışlar gösteren erkeklerin büyük çoğunluğu biseksüeldir. Baker 297. sayfada şunu söylemektedir: Acaba ortalama bir biseksüelin çok sayıda kadına çekici gelip onları baştan çıkarmasındaki başarısının sırrı nedir? 1.si küçük yaşta diğer oğlanlardan bir şeyler öğrenmek, biseksüel erkeğin zamanından önce cinsel yeteneklerini geliştirmesine yardımcı olur. Hayatlarının bir döneminde homoseksüel davranışlar gösterecek erkeklerin yüzde 80’inden fazlası, 15 yaşına gelene kadar, %98’i de 20 yaşına gelene kadar bu deneyimi kazanır. 2.si (sf:298) homoseksüel faaliyetlerin farklı kişiliklerle pratik yapmaya izin vermesidir. Farklı karakterle çok sayıda erkekle deneyimler yaşamak biseksüel erkeğe farklı kişiliklere sahip birden fazla kadınla etkileşimde bulunurken üstünlük sağlar. 3.sü uzun süreli bir heteroseksüel ilişki içindeki sadakatsizliktir. Eşi olan kadını bir erkekle aldatan biseksüel adam, kadının sadakatsizliğini anlamaması için deneyim kazanır. Baker sonra şunu demektedir: Gerçi biseksüel erkekler, ergenlikten çıkarken, homoseksüel aktivitelerini gözle görünür düzeyde azaltarak kadınlarla ilişki kurmaya başlasalar da homoseksüel eğilimleri nadiren tamamen yok olur. Baker 310. sayfada şunu der: Erkeklere kıyasla daha az sayıda kadın homoseksüel olmasından başka, kadınlar homoseksüel (lezbiyen) ilişkilere hayatlarının biraz daha sonraki safhalarında başlarlar. Biseksüel kadınların sadece %50’si ilk homoseksüel ilişkisini 25 yaşında ve %77’si 30 yaşında yaşamıştır. Bazıları da 40lı yaşlara gelene kadar hiç lezbiyen deneyimi yaşamamıştır. 

 

Bu yazıda dikkat çekmek istediğim 4 konu var: 1.si yüksek özsaygıya sahip bir insan olmanın ne kadar önemli olduğu, 2.si kadın-erkek tanımlamaları ile oluşturduğumuz sistemin ne kadar keyfi olduğu, 3. sü erkek-erkeğe ilişkide rol çatışmasının olağan görülebileceği, 4.sü erkek-erkeğe ilişkilerin ilerideki heteroseksüel birlikteliğe hazırlayabileceğidir. 

 

Şimdilik burada kalalım. 

 

 

 

BAKER, R., Sperm Savaşları, Paloma Yayınları, 2013, İstanbul 

 

FIRESTONE, S., Cinselliğin Diyalektiği, Payel Yayınları, 1993, İstanbul 

 

FROMM, E., Sevme Sanatı, İlya Yayınları, 2014, İzmir

 

KOÇ, S., GÜN N., Özsaygı, Kuraldışı Yayınları, 2014, İstanbul 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KURAK GÜNLER

Kurak Günler filminin geçtiği Yanıklar isimli taşra kasabasında kuraklık ve obruklar vardır. Belediye sakinleri havaya tüfekle ateş ederek d...